İşte Cevaplar
Herbert Mead
Herbert Mead’e göre;
benlik ya da kendilik toplumsal tecrübeler sonucu ortaya çıkan toplumsal bir yapıdır.
Ferdi Ben — Sosyal Ben
Genelleştirilmiş Ötekiler — Anlamlı Ötekiler
Toplumsal beklentilerin bireyin değer, tutum ve duygularıyla bağlanması sürecine temel üç boyut denir.
- Kimlik: Bireyin toplumsal ilişkiler içerisindeki yerini anlayış biçimi olarak kimlik.
- Benlik Simgesi: Bireyin öz yetenekleri, becerileri ve nitelikleri konusundaki anlayışı.
- Benlik Saygısı: Bireyin olumlu ya da olumsuz öz-değeri konusu.
Diğer Cevaplara Gözat
Cevap Yaz Arama Yap
Mead ‘ferdi ben’ ve ‘sosyal ben’ (‘I’ and ‘me’) ayrımı yapar, yani kişinin gerçek ‘iç’ benliğini kamu önündeki benlikten, insanların diğerlerinin yanındayken sergiledikleri toplumsal imajdan ayırır. Her bireyin kendine özel arzuları ve ihtiyaçları vardır, ancak biz, başkalarının bizim hakkımızda neler düşündüklerini tasavvur edebildiğimiz için, tamamen bencilce davranmayız. Bu yüzden, ‘iç’ ben ile ‘dış’ ben arasında sürekli bir mücadele vardır; ve Mead’e göre bu mücadele, özdenetim olarak adlandırdığımız şeyin, yani kendini sınırlama gerekliliği ortadan kalktığı durumlarda bile, zihnimizdeki, bedenimizi yönlendirme ve duygularımızı kontrol altında tutma aracının temelini oluşturur. Ancak, sürekli karşılaştığımız diğer herkesin, özellikle kişisel olarak tanımadığımız çoğu kişinin beklentilerini doğru olarak tahmin etmek imkânsızdır. Bu yüzden, genellemeler yapar, genelleştirilmiş diğerinin, diğer insanların -örneğin, bir otobüste şarkı söylemeye veya cenaze töreninde gülmeye başladığımızda- hakkımızda neler düşünecekleri konusunda bir imge geliştiririz. Ancak, mutlaka diğerlerinin beklentilerine uymayız. Mead’in vurguladığı gibi, bizim kendimize ait zihinlerimiz vardır ve çoğu kez sadece önemli diğerlerinin, bizim için özellikle önemli olan kişilerin baskısına boyun eğeriz.
Bu yüzden, Mead’e göre, insan özellikle sosyal bir varlıktır ve toplum da insanın kendi etrafında yarattığı sürekli bir akış, sürekli bir yaratma ve yeniden-yaratma, yorumlama, müzakere ve tanımlama süreci içeren bir dünyadır. Bizler hem bireyler hem de sosyal varlıklarız. Hem toplumu biçimlendirmekte hem de onun tarafından biçim- lendirilmekteyiz. Hepimiz birçok farklı minyatür ‘dünya’ içinde – evden işe, golf kulübünden bara geçerek- yaşarız. Ancak, aynı zamanda, bu minyatür dünyalar daha genel ve paylaşılan bir kültürün bir parçasıdır. Bu ‘dünyalar’ın her biri temel bir yapıya sahiptir, ancak onlar çoğu kez, örneğin, bir fabrika kapandığında veya eşler boşandığında değişir veya çökerler.
Bu yüzden, Mead’in analizinin merkezinde sınıf mücadelesi veya işbölümü değil, birey ve onun zihni, iletişim kurma ve yorumlama yeteneği yer alır. Sembolik etkileşimcilik gerçek bir toplum tasavvurundan büyük ölçüde yoksundur; aksine, daha çok bir grup etkileşimi ve psikolojisine, genel toplumsal trendlerden ziyade insan toplumsal davranışının ‘iç’ dinamikleriyle ilgili bir yoruma sahiptir.
Mead’e göre, insan düşüncesi, deneyimleri ve eylemleri özünde toplumsaldır (yani, diğer insanları gerektirir) ve her toplumsal etkileşimin temeli sembolik etkileşim, anlamların semboller, özellikle dil aracılığıyla paylaşılmasıdır. Hiçbir nesne, ister bir sandalye, ister bir ev, sevgili veya tutku olsun, iletişim içindeki insanların ona yüklediği anlam dışında hiçbir anlama sahip değildir. Paylaşılan anlamlar olmadan, semboller olmadan ne bir insan etkileşimi ne de bir insan toplumu var olacaktır. Toplumsal hayat ve iletişim, sadece sembollerin anlamları toplumun üyeleri tarafından Mead’in ‘rol alma’ adını verdiği şey ve özel bir sembolün -bir hareket, sözcük veya görüşün- yorumu sayesinde büyük ölçüde paylaşıldığı sürece mümkündür. Bireyler ‘rol alma’ süreci aracılığıyla bir benlik anlayışı ve diğerlerinin algılarına ilişkin bir anlayış, hem ‘ferdi ben’ hem de ‘sosyal ben’ olma yeteneği, bilinçli olma ve bir benlik algısına sahip olma yeteneği geliştirirler. Benlik algısı doğuştan olmayıp, çocukluk dönemindeki bireysel ve kollektif oyunlarla ve hayat boyu sürdürülen ‘iç konuşmalar’ sayesinde öğrenilir.
Bilinçli düşünce insanların diğerlerinin bakış açılarını görebilmelerini ve böylece diğerleriyle onların kendileri hakkındaki düşünceleri temelinde işbirliği yapmalarını mümkün kılar. Bu yüzden, bireyin içinde yer aldığı toplum veya topluluk kendi üyelerinin davranışları üzerinde kontrol kurarken, bireyler de diğerlerinin beklentilerini – algılanmış beklentileri- anlamaya ve yorumlamaya çalışırlar. Aslında kültür, roller ve sosyal kontrolün varlığına rağmen, Mead’e göre, insanlar nasıl bir tepki verecekleri konusunda seçimler yaparlar. Onlar Büyük Biraderin kontrolü altındaki robotlar veya kuklalar değMer- dir. Bu seçimler, ister nasıl giyinileceği isterse nasıl bir iş sahibi olunacağı konusunda olsun, belirli özgürlükler ve fırsatlar içinde işler. Toplum, bu nedenle, hayata anlam ve önem kazandıran, İnsanî etkileşimin temelini oluşturan bir semboller dünyasıdır. ‘Toplum veya grubun ortak alışkanlıkları”, kuralları ve beklentileri birey tarafından eğitimle içselleştirilir.
Mead’in öğrencileri bu analizi genişlettiler ve geliştirdiler. Herbert Blumer, örneğin, sosyologların insanların niçin belirli biçimlerde davrandıklarını anlamak için, yüzeysel laboratuar deneylerine veya basitleştirici ‘neden-sonuç’ analizlerine başvurarak, toplumu ‘dışarıdan’ değil, daha ziyade içeriden, katılımcının bakış açısından, ‘doğal’ durumlar içinde araştırması gerektiğini öne sürerek, Mead’in bu görüşlerini uygulamaya geçirecek bir metodoloji geliştirmeye çalıştı. Everett Hughes kariyer kavramını sadece belli bir işler kategorisinin ortak özelliklerini açıklamak için değil, aynı zamanda insanların bir suçlu, akıl hastası haline gelirken ve diğer çeşitli yaşam biçimleri içindeyken geçirdikleri evreleri ana hatlarıyla ortaya koymak amacıyla geliştirirken, Charles Horton Cooley de ‘Ayna Benlik’ kavramını geliştirdi.
Mead’in sembolik etkileşimci düşüncesi, psikoloji ve felsefenin yanı sıra, birçok sosyal bilimler alanını etkiledi. Sosyolojide sembolik etki- leşimcilik, yani bireyi bir toplumsal varlık olarak araştırma girişimi 1920’lerde Amerika’da Chicago Okulunun yaptığı birçok önemli araştırmaya kaynaklık etti; bu vurgu 1960’lar ve 70’lerde, yapısal- işlevselciliğin determinizminin -toplumun sıradan insanların üzerinde ve ötesinde bir şey olarak tasvirinin, bireyin bir kukla olarak betimlenmesinin; bu teorinin soyut teori ve kavramlarının- bir eleştirisi olarak yeniden ortaya çıktı. Sembolik etkileşimcilik zengin ayrıntı ve kapsamda empirik analizlere meraklı, genç suçlular ve akıl hastaları gibi sapkın grupların ‘yeraltındaki dünyalar’ına karşı özel ilgi gösteren önemli bir gelenek yaratmıştır. O, etiketleme teorisi, etnome- todoloji, fenomenoloji ve dramaturgi gibi birçok filiz vermiş; sosyalleşme, ‘rol oynama’ ve toplumsal bilginin doğasıyla ilgili tartışmalara önemli katkılarda bulunmuştur. Mead (1934) için, zihin ve benlik gündelik hayatın toplumsal yaratılarıdır. “Bildiğimiz kadarıyla, zihin ve benlik olmasaydı insan toplumu da olmayacaktı”. Zihin ve benlik bir benlik bilinci yaratır; zihin ve benlik sadece diğerleriyle ilişki içinde var olur. Benlik bilincin nesnesi ve öznesidir, bir insan olarak ferdi ben ve sosyal ben hem kendisi üzerinde düşünür hem de diğerleriyle ve ‘genelleştirilmiş diğeri’ veya ‘önemli diğerleri’yle etkileşim kurar. Çocuklar diğerlerini oyunlar sırasında, rolü oynayarak, onların dünyayı nasıl gördüklerini tasavvur ederek tanır. ‘Genelleştirilmiş diğeri’ sayesinde birey bir anlamda toplumu kafasının içinde taşır. Mead’in yazılarında bireyin aktif ve yaratıcı potansiyeli vurgulanır ve uyumcu- luk, edilginlik, zorlama ve çatışma gibi faktörler göz ardı edilir.