Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Teklifi hükmün varlığını veya vacip olmasını engelleyen vazi hüküm

teklifi hükmün varlığını veya vacip olmasını engelleyen vazi hüküm sorusunun cevabı nedir?

Bu soruya 2 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2021-04-14 07:42:03

    Cevap :

    Teklifi Hükümlere Ait Olan Şartlar:

    Bunlar, teklifi hükümlerin gerçekleşmesi için aranan şartlardı. Mesela namazın sahih olması için abdestli olma şartı, zina edeni recmetmek için onun evlenmiş olması şartı bu türden olan şartlardandır.

    Vazi Hükümlerin Gerçekleşmesi İçin Aranan Şartlar:

    Mesela öldürmede "kasdm" bulunması kısasın uygulanması için bir şart­tır. Öldürme olayı kısas hükmünün sebebidir ve vaz'i bir hükümdür. Bu vaz'i hükmün şartı vardır. O da kasdm olmasıdır. (Öldürme = sebeb, kasıt = se­bebin şartı, kısas = hüküm)

    Başka bir yönden şartlar iki kısma ayrılmaktadır:

    Seran var sayılan şartlar, sonradan konulan şartlar


    Vazi Hükümlerin Gerçekleşmesi İçin Aranan Şartlar:

    1- Şer'an Var Olan Şartlar (Şer'i Şartlar)

    2. Tarafların Koydukları Şartlar;

    a. Akdin Varlığı ile İlgili Olan Şartlar:

    b. Akidden Doğan Yükümlülükleri Artıran veya Kuvvetlendiren Şartlar.

    3- Mâni (Engel)

    3. 1. Sebebi Etkileyen Mâni:

    3. 2. Hükmü Etkileyen Mâni:

    a. İbadetler:

    b. Sözleşmeler: (Akidler)


    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Zeus

    • 2021-04-14 07:44:55

    Cevap : aa-VÂCİB
    aaa- TANIMI: Şâri’in mükelleften yapılmasını kesin ve bağlayıcı bir tarzda istediği fiildir.
    Usûl bilginlerinin çoğunluğu hükmün çıkarıldığı delilin kat’î ve zannî oluşuna değil, fiilin bağlayıcı
    tarzda istenmiş olmasına bakarak farz ve vâcib kelimelerini anlam ve hüküm bakımından eşanlamlı
    iki terim kabul etmiştir. Hanefîler ise deliline bakarak vâcibi iki kısma ayırmış, fiilin yapılmasını
    kesin ve bağlayıcı bir tarzda istendiğini gösteren delil kat’î ise buna “farz” , kıyas ve haber-i vâhid
    gibi zannî ise buna da “vâcib” demişlerdir. Hanefilere göre farz ve vâcib eşanlamlı değil birbirinden
    farklı iki terimdir. Buna namazda Fâtiha suresinin okunması örnek gösterilebilir. Hanefilere gore
    namazda Fâtiha okumak vaciptir. Zira namazda Fâtiha suresinin okunması hükmü zannî bir delil ile
    sabit olmuştur. Bu delil haber-i vahit niteliğinde bir hadistir. Şafiilere gore namazda Fâtiha
    suresinin okumak farz anlamında vaciptir. Bu hükmün delili zannî olsa da talep kesin ve bağlayıcı
    olduğu için onlar bu sonuca varmışlardır.
    aab- HÜKMÜ: Hanefîler dışındaki çoğunluğa göre vâcip bir fiilin mutlaka yapılması
    gerekir. Bunu yerine getiren, sevab kazanır, kasten terk eden ise cezayı hak etmiş olur. Kat’î delil
    ile sabit olmuşsa vacibi inkâr eden kâfir sayılır fakat zannî delil ile sabit olmuşsa kafir sayılmaz.
    Hanefîlere göre farzın hükmü çoğunluğa göre kat’î delil ile sabit olmuş vacibin hükmü gibidir.
    Vâcibe gelince bunun da kesin olarak yapılması gerekir. Hatta hanefîler bu gerekliliği ifade etmek
    üzere vâcibe, amelî farz da derler. Ancak zannî delil ile sabit olduğu için vacibi inkâr eden farzı
    inkâr eden gibi kâfir sayılmaz ve vacibi terk eden, farzı terk edenin cezasından daha az bir cezaya
    çarptırılır. Vacib, çeşitli açılardan bir takım kısımlara ayrılmıştır.
    aac- VÂCİBİN KISIMLARI
    1-Îfâ etmesi istenen kişi (mükellef) açısından vâcib :
    a) Aynî vâcip (farz-ı ayn): Şâri’in her mükellefin ayrı ayrı yerine getirmesini istediği vacibtir. Bu
    vâcipte, hem görevin yerine getirilmesi hem de yapan kişi önemlidir. Başkalarının îfâsı ile kişinin
    zimmeti borçtan kurtulmaz. Çünkü şâri’in bu vâcible hedeflediği fayda her mükellefin bu vacibi
    bizzat yapması ile elde edilir. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, her hak sahibine hakkını
    vermek, bu tür vâciplerdir.
    b) Kifâî vâcip (farz-ı kifaye): Şâri’in îfâsını her bir mükelleften değil de bütün mükelleflerden veya
    toplumdan isteği vâciptir. Bu tür vâcipte önemli olan görevin ifa edilmesidir; görevi yerine getiren
    kişi önemli değildir. Zira bu vâciple hedeflenen fayda bir kısım mükellefin onu yerine getirmesi ile
    gerçekleşmiş olmaktadır. Fakat hiç kimse bu vâcibi yerine getirmezse, vâcibi yerine getirebilecek
    durumda olan herkes günahkâr olur. Cenaze namazının kılınması, tanık olunan bir olaya
    mahkemede şahitlik yapılması, iyiliklerin emredilip kötülüklerin yasaklanması, toplumun ihtiyaç
    duyduğu mesleklerin öğrenilmesi kifâî nitelikte birer vâcibtir.
    Bazı durumlarda kifâî vâcip aynî vâcibe dönüşebilir. Mesela bir yerde, şahitlik yapacak,
    hastayı tedavi edecek, boğulmak üzere olup imdat isteyen kişiyi kurtaracak ehil tek kişi bulunursa
    aslında kifâî olan bu vacip o kişi için aynî vâcibe/farza dönüşür. Ehil olmayan kişiler ise ehil olan
    kişiyi bu işe teşvik etmek ve onu gayrete getirmekle yükümlü olurlar.
    2. Eda edileceği vakit açısından vâcib:
    a) Mutlak vâcip, Şâri’in edası için belirli bir vakit tayin etmediği vâciptir. Keffaretler,
    geçerli bir mazeret sebebiyle tutulamamış ramazan orucunun kazası ve zaman belirtilmeden
    yapılmış nezirler ve zekâtın ödenmesi bu tür vâcip kapsamına girer. Mükellef bu vâcibi istediği
    zaman yapabilir. Ne zaman yapılırsa yapılsın, zimmet borçtan kurtulduğu gibi geciktirerek yapan
    kişi de günah işlemiş olmaz. Ancak insan ne zaman öleceğini bilemediği için bu tür vacipleri
    ertelemeksizin yerine getirmek tercihe şayan bir davranış olur.
    b) Mukayyet vâcip, Şâri’in eda edilmesi için belirli bir vakit tayin ettiği vâcib türüdür. Bu
    vâcip, belirlenen vakitten önce eda edilmez ve meşru bir mazeret olmaksızın vaktinden sonraya
    ertelenirse günaha işlenmiş olur. Çünkü burada Şâri’ mükelleften aslında iki şey talep etmektedir.
    Biri vacibin yapılması diğeri bunun belirlenen vakit içerisinde yapılmasıdır. Vacibi vakti çıktıktan
    sonra yapan kişi bu iki talepten sadece birini yerine getirmiş diğerini terk etmiş olmaktadır.
    Mükellef bu vâcibi belirlenen vakit içinde eksiksiz olarak yerine getirirse buna eda, vakti
    içinde eksik bir şekilde îfâ edip sonra yine vakti içinde tam olarak tekrar yerine getirirse buna iâde,
    vakti çıktıktan sonra yerine getirilmesine de kazâ denir.
    Edası için belirlenen zamana açısından mukayyet vâcib üçe ayrılır:
    a) Geniş zamanlı vâcib (الموسع ّ الواجب :(Edası için belirlenen vakit, hem o vacibin yerine
    getirilmesine hem de o vâcip cinsinden başka bir ibadetin yapılmasına yeterli ise buna geniş
    zamanlı vâcib bu vakte de zarf denir. Beş vakit namaz bu türde bir vacibtir.
    b) Dar zamanlı vâcib (قّالمضی الواجب :(Edası için tayin olunan vakit, o vâcip cinsinden başka
    bir vâcibin îfâsına imkân vermiyorsa, buna dar zamanlı vâcib, bu vakte de mi’yâr denir. Ramazan
    orucu dar zamanlı bir vâciptir.
    c) İki türlü benzerlik taşıyan vâcib (الشبھین ذو الواجب :(Bir bakımdan geniş zamanlı vâcibe,
    diğer bakımdan dar zamanlı vâcibe benzeyen vâcip türüdür. Hac, senede ancak bir defa
    yapılabilmesi yönüyle dar zamanlı vâcibe, hac ibadetlerinin hac aylarının tamamını kapsamaması
    yönüyle de geniş zamanlı vâcibe benzer. Bu sebeple hac iki türlü benzerlik taşıyan bir vaciptir.
    Mukayyed vacib için yapılan bu ayrımın sonucu niyet konusunda görülür. Aslında hiçbir
    ibadet niyetsiz geçerli olmaz, fakat niyetin şekli mukayyed vâcibin türüne göre farklılık gösterir.
    Eğer vâcip geniş zamanlı ise, edası ancak bu vâcibe özel olarak niyet edilmesi halinde geçerli olur.
    Çünkü belirlenen vakit, hem bu vâcibin hem de bu vâcip cinsinden başka ibadetlerin yapılmasına
    yetecek genişliktedir. Dolayısıyla özellikle bu vâcibin eda edilmek istendiğini gösteren bir niyet
    olmaksızın yapılan ibadetin o vâcibe yönelik olduğuna hükmedilemez. Mesela bir mükellef, öğle
    namazının vakti içinde o günün öğle namazının farzına niyet ederek dört rekât namaz kılacak olsa,
    bu kimse öğle namazını eda etmiş olur ve zimmetinden öğle namazı borcu düşer. Nafile niyetiyle
    dört rekât namaz kılacak olsa nafile, başka bir günün öğle namazını kaza etmek niyetiyle dört rekât
    namaz kılacak olsa kaza namazı kılmış olur. Son iki durumda o günün öğle namazı mükellefin
    zimmetinde borç olarak kalır.
    Mukayyed vâcip, ramazan orucu gibi dar zamanlı bir vâcip ise, bu vacibin edası herhangi bir
    kayıt taşımayan (mutlak) niyetle veya başka bir oruc niyetiyle de eda edilse geçerli olur. Mesela bir
    kimse ramazan ayında oruç tutmaya niyet etse bu niyet, farz oruç için yapılmış bir niyet kabul
    edilir. Aynı şekilde Ramazanda nafile oruca niyet etse bu niyet farz olan Ramazan orucu için
    yapılmış sayılır.
    İki türlü benzerlik taşıyan vâcipte durum şöyledir. Geniş zamanlı vâcibe benzerliğinden
    dolayı, farz haccı yapmamış bir kimse nafileye niyet ederek haccederse nafile bir hac yapmış
    sayılır, farz olan hac zimmetinde borç olarak kalır. Dar zamanlı vâcibe benzerliğinden dolayı böyle
    bir kimse farz veya nafile olduğunu belirtmediği (mutlak) niyetle haccetse, farz olan haccı eda etmiş
    sayılır.
    3. Talep edilen miktarın belli olup olmaması açısından vâcib:
    Bu açıdan vacib muhadded ve gayrı muhadded olmak üzere iki kısıma ayrılır. Beş vakit
    namaz, zekât ve satın alınan malın bedeli muhadded vacibe örnek verilebilir. Zira bunların miktarı
    Şâri tarafından belirlenmiştir. Bu tür vacip hakim kararı veya karşılıklı rıza olmasa da mükellefin
    zimmetinde borç olarak sabit olur. Zulme uğrayan birine yardım etmek, Allah yolunda malını
    harcamak (infak) veya yakın akrabalara ödenecek nafaka ise gayrı muhadded vâcibe örnek teşkil
    eder. Burada mazluma yapılacak yardım, infak ve nafaka, ihtiyaca ve harcama yapacak kişinin
    imkânına göre değişir. Hanefilere göre bu tür vacip hakim kararı veya karşılıklı rıza olmadan
    zimmette borç olarak sabit olmaz.
    4. İstenen fiilin belirli olup olmaması bakımından vâcib:
    İstenen fiilin belirli olup olmaması yönünden vâcib muayyen ve gayrı muayyen diye iki
    kısma ayrılır. Muayyen vacip Şâri’in yapılacak işi belirlediği, gayri muayyen vâcip ise mükellefi
    birkaç seçenekten birini yapmada serbest bıraktığı vâcibtir. Namaz, oruç, satın alınan malın bedeli
    muayyen, yemin kefareti ise muhayyer türde birer vâciptir. Yeminini bozan ve maddi imkânı
    yerinde olan bir kimse keffaret olarak şu üç şeyden birini yapmakta serbesttir. Bunlar bir köle azad
    etmek, 10 yoksulu doyurmak yahut 10 yoksulu giydirme şeçenekleridir. Yeminini bozan kişinin
    maddi durumu bu üç şeyden birini yapmaya yeterli değilse o takdirde vacip muayyendir. Bu
    muayyen vacip ise üç gün oruç tutmaktır. Muayyen vâcipte mükellef belirlenen şeyi yapmadıkça
    zimmeti borçtan kurtulmaz. Muhayyer vâcibte ise mükellef sunulan seçeneklerden sadece birisini
    yapınca zimmetini borçtan temizlemiş olur.
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz







    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.